Dil Bayramında: Osmanlıca uydurma bir dildir! (Nurettin Artam, 1941)
Bu yazıyı Emre Polat bulup paylaşmıştır.
Dil bayramı gününde gazetemde çıkacak yazıma epeydir kafamda tasarladığım bir konuyu (mevzuu) seçeceğim. Dil devriminde (inkılâbında) alarga duranlardan çoğu, bu uğurda ve bu yolda çalışanları bir suçla kınayıp durdular:
— Söz uyduruyorsunuz; kelimeler yapıyorsunuz! diye.
Eğer gereği gibi yazılırsa ufak bir kitap kadar uzıyabilecek olan bu yazı, işte o düşüncede, o kafada olanlara pek sevdikleri, aşırı derecede beğendikleri Osmanlıca’nın bir uydurma dil olduğunu göstermek amacı ile kaleme alınmış bir denemedir.
Bunun satırlarını tamamlamak, kanıt (delil) lerini bulmak için kitap -saraylarda dolaşacak, ciltler devirecek değilim. Şemsettin Sami’nin Türk Kamusundan bir kaç sayfa çevirmek bile bu işe yetecektir.
Bu kitap, ağdalı Osmanlıca’nın el üstünde tutulduğu 1900 yılında basılmıştı. O bakımdan onun dediklerini tarafsız (bitaraf) bir kalemden çıkmış saymakta benden yana çıkmıyacak bir kimsenin bulunabileceğini ummam.
Sayfalan ve satırları, gelişi güzel, gözden geçiriyorum. işte size yüzlerce uydurma kelimelerden bir kaçı:
İhtisas — Arapçada his maddesi, iftial babından asla tarif olunmaz; yanlıştır.
İhsas — Osmanlıca’da “duyurma = hissettirme” mânasına kullanılan bu kelime, Arapça o mânaya gelmez.
İhtilât — Bu mastar Arapçada kullanılmaz; onun yerine muhalâta kullanılır.
İdrar — Arapçada böyle kelime yoktur.
İz’an — Bu kelimenin Arapçada asıl mânası itaattir.. İkinci ve uzak mânası ise azim ve itikattır. Osmanlıcada ne mânaya geldiğini tekrarlamıya bilmem gereklik duyar mısınız?
İrtisam — Arapçada alınan emre uyma mânasına olan bu mastarı Osmanlı çelebisinin hangi mânaya getirdiğini bilirsiniz.
İrkâp — Hâlâ bugün bile “bindirmek” mânasına kullandığımız bu kelime, doğru Arapçada hiç de bu mânaya gelmiyor.
İz’aç — Hâlâ can sıkma, tedirgin etme yerinde kullanılan bu kelimeyi de arap “yerinden koparıp ayırma„ mânasında kullanıyor.
İsticvap — Osmanlıca bu kelimeyi de yersiz veya yanlış kullanmıştır. Kamus, doğrusunun isticabe olduğunu söylüyor.
İstimlâk — Mülk maddesi istif’al veznine girmeyeceği için bu çok kullanılan kelime de Osmanlı çelebisinin uydurmasıdır..
İğtişas — Arapçada bu kelime bir hiylekârın hiylesine kapılmak mânasma geldiği halde Osmanlıca buna kargaşalık, mânasını yakıştırmıştır.
İmha — Savaş haberleri arasında sık sık geçen bu kelime de uydurmadır. Mahv maddesi if’al babından tarif edilmez.
İmza — Bu kelimenin de Arapçada mânası “geçirme ve infaz etme„ olduğu halde, bilirsiniz, Osmanlıca ona ne mâna yakıştırmıştır!
Tebadür — Bu kelimeyi “zihne gelmek” mânasına kullanır, dururlar. Bunun kökünden de böyle bir mastar gelmez. Tamamiyle uydurmadır.
Tebadül — Bu kelime de öyle.
Tecrim — Bu da Arapçada büsbütün başka bir mânaya geliyor.
Tahkim — Bu kelime de Arapçada bizim kullandığımız mânaya gelmiyor. Doğrusunun ihkâm olduğunu Türk kamusu yazmaktadır.
Tedenni — Arapçada “birisine denaet isnat etmek” mânasına gelen bu kelimeyi Osmanlıca ne mânada kullanır, bilirsiniz.
Terzil — Bir kimseyi rezil etmek mânasına kullanılan bu kelime de Arapçada yoktur.
Tesri — Bu kelime de öyle.
Tesmim — Bu da onlardan.
Tesadüf — Hayret etmeyiniz: bu da öyle..
Taciz — Bu kelime de Arapçada vardır; fakat Osmanlıcada kullanılan mânaya değil âciz bırakma, bir kimseyi iktidarsız bırakma mânasına gelir.
Sayın okurlarıma bunlardan daha bir çok örnekler bulup göstermem için önümdeki Kamusun sayfalarını biraz daha çevirmek kâfi gelecektir. Fakat sözümü ve yazımı daha çok uzatmıyacağım. Merak edenler, o kitabı ve daha bir çok sözlükleri ele alıp araştırmalarda bulunabilirler.
Bu kadar kanıt ve örnek de Osmanlıca dediğimiz ve bir takımlarının üzerine titredikleri dilin uydurma ve yapma bir dil olduğunu göstermiye yetmez mi?
Arap ve Acem kaynaklarından devşirdikleri bir takım kelimeleri bozarak, bir takımlarına uydurma mânalar yakıştırarak takma bir dil kuran Osmanlı hacivatları, daha yerinde bir çalışma ile Türkçenin zengin kaynaklarından faydalansalardı, olmaz mıydı?
Fakat dediğim şeyi yapabilmek için bir tek şart vardı: Hacivat olmamak!
Nurettin ARTAM1
Bu yazıyı Emre Polat bulup paylaşmıştır. 26 Eylül 1941 tarihli Ulus gazetesinde görülmüştür.